Ana içeriğe atla

Günümüzde Felsefenin Anlamı Üzerine


APOKALİPTİK FELSEFE

Gelecekte bir felsefeye ihtiyaç olacak mi? veya felsefe geleceğe nasıl bakar / bakmalı? Felsefe henüz bilimler üzerinde bir üst bilim olarak yer tutarken kimsenin aklına bir gün felsefenin eleştiri alacağı hele, hele yadsınacağı gelmezdi sanırım.
Ama bilimin teknolojinin yapamadığını ideolojiler yaptılar ve felsefeyi geleceği düzenleyen askeri bir disiplin haline getirdiler, bu özellikle Komünist ve Faşist ideolojilerin bir hediyesi yasama, Felsefenin başına Marksist Maddeci Nasyonalist gibi anlamı kavramın boyutuna erişmemiş verilerle süslü bilgisel temeli duyuşsal temelin altında kalmış kavramları getirerek başka nasıl bir düzenek kurulabilirdi ki?
Felsefe doğası gereği yaşamı anlamlandırma faaliyeti olarak adlandırılabilir. Bilindiği gibi felsefe Rasyonel temelli düşünüş ve bunların sistematize edilmesi sanatıdır bu anlamlandırmada farklı yollar kullanılır bütün evrenin zihinsel işlem süreçleriyle anlaşılacağından tutun, evrenin görüngülere (Deneyselcilik) dayandığına, Fenomenlerin gerçek olduğundan tutun, yaşamın bir kavram çözümlemesiyle anlamlandırılacağına kadar bir çok felsefe den söz edilebilir buradan çıkan soruca göre bir felsefeden değil bir çok hatta filozof sayısı kadar felsefe çıkar ortaya.
Sorunsala Türkiye felsefe okuru olarak bakmak gerekirse daha farklı bir durum sezinleniyor Eğitim sistemimiz açısından durum tam bir kaos eğitim sistemimizde felsefe dersleri Edebiyat fakültelerinde bazı eğitim fakültelerinde ve ilahiyat fakültelerinde ders olarak okutulmaktadır bu uzun yılların eğitim sisteminde şu an olunan yerin çok ilerinde olmamız gerekirken emin olun 1910’lu yılların gerisindeyizdir.
Bunda bizdeki felsefe eğitiminin ideolojik sapmalara uğramasının nedeni oldukça önemeli bir paya sahiptir örnek vermek anlamında aktarıyorum. Ünlü bir felsefe Profesörü doktora tezinin ön sözünde aynen su ifadeleri kullanıyor: “Biz felsefeyi bir faaliyet olarak yapmıyoruz onu bir inan olarak yapıyoruz, dinlerin köhnemiş düşünceleri artık bizi tatmin etmiyordu biz felsefeden yeni bir inan / din bekliyoruz ve felsefeyi bunun için yapıyoruz “ .
Bunu irdeleyelim felsefe bir din olabilir mi din ve felsefe arasında nasıl bir ilişki vardır veya bu ikisi bir diğerini dışarıda bırakan kavramlar midir?. Felsefe ve din konu boyutunda benzerdir aynı konularda cevaplar üreten sistemlerdir ikisinin arasındaki temel fark yaklaşım noktasıdır, buna göre dinin verdiği cevapların bir son noktası vardır, burada devreye inanç / blief girer, ama felsefede sorunun sadece sorgulanması vardır. Felsefe bir cevaplar alanı değil sorgulama alanıdır verilen cevapta ele alınan sorun gibi olmak durumunda kalacak ve oda sorgulama alanına konu olacaktır. Bu bir inanç olarak alınabilir mi? Sanırım hocamızın cevabini vermesi gereken yer burası. Felsefe bir din olabilir mi? Evet olabilir ama onun adı ideoloji olur, ama o kendini bir felsefe olarak sunar. Yıllar önce yayınlanmış ve hala baskılarına rastladığım bir felsefe sözlüğünde Alevilik maddesine rastlamıştım (A.Çalışlar, felsefe sözlüğü) bir felsefe sözlüğünde inançla alakalı bir kavramın ne ise yarayacağını uzun, uzun düşündüğümü hatırlıyorum. Bu sözlük tam da aktarımlarımı örnekler gibi yorumlarla dolu Liberalizmin karşılığı olarak,” idealist burjuva felsefesi” olarak bahsediliyordu. oysa ben liberalizmi bir yasam sekli olarak seçmeme rağmen hiçbir zaman burjuva olamamıştım / olmamıştım ama yazar beni hemen kategorize etmişti (bu sözlük çeviridir) ve ben liberal olmakla burjuva olmuştum ama ben burjuva değildim o zaman yerim yazara göre burjuva işbirlikçisi saflarıydı, bu örnek ülkede felsefenin düştüğü yeri tamda anlatıyor sanırım.
Benzer bir sorunsal aydının dine yaklaşımında sezinleniyor (buna apaçık görünüyor demeliydim) sanırım, Ülkede onlarca lisan ve lisans üstü eğitim veren din eğitimi okulları olmasına rağmen aydının dine yaklaşımı bilgisel obje olarak bile mümkün değil onun zihninde dinin kötü emellere alet edilmesi sorun, emin olabilirsiniz her din tartışmasında bunu görmüşümdür bizim dinimiz güzeldir diyen aydın onun kötü eller tarafından tezgahlanan oyunlarla siyasete maddi kazanca falan alet edildiğini de aktarmayı unutmaz, bunun yanında dine eleştirel bakan aydınımız örneklemelerini ya orta çağ Avrupa’sından, ya Uzak Doğu Asya’nın Karmık dinlerinden yada tarihte var olduğunu savunduğu (Bunların bir kısmı doğruluk değeri taşır) birkaç örnekten aktarır, bana göre dine bu çeşit yaklaşım oldukça primitive bir yaklaşımdır batıda muhteşem Hıristiyanlık eleştirmeni çıkmasına rağmen bizde eski medrese mollalarının kırpılıp, kırpılıp ay olarak sunulmaları bundandır sanırım. Siz aydın olarak medrese sisteminin basitliğini sığlığını eleştireceksiniz oradaki zihniyetin eleştirisini yapacaksınız sonrada ayni mantıkla yani Aristoteles mantığıyla yazan düşünen bir yazarı yüzyılların yetiştirdiği en büyük aydın olarak sunacaksınız bu Hamlet’in (to be or not to be) antinomisinden daha büyük bir antinomi sanırım.
Bir örnek daha vermek istiyorum bir ünlü İlahiyat profesörü yazılarından birinde Dostoyevski’nin Karamazof Kardeşlerinden örnekleme yapınca elinden oyuncağı alınmış gibi alınan aydınımız sen ne anlarsın Karamazof'tan o ateist bir yazardır hem sen kendini zorlasan da onu anlayamazsın” diye bir cevap yazmıştı, Dostoyevski okuyanlar tarafından bilindiği gibi teist bir yazardır hatta ülkede adlandırmayla fundamental bir yazardır. Hıristiyanlığın en koyu yorumu olan Ortadox mezhebinin koyu bir inanlısıdır, ama meşhur olduğundan olsa gerek aydınımız onu kendi yanında görmek için orijinal bir çarpıtmaya devam ediyor.
Biraz felsefe dışı alana kaydığımın farkındayım bu felsefe alanıyla ilgili bir değerlendirmeydi.
Felsefe Descartes’ten sonraları modern felsefe olarak nitelenir, yorumcuların aktarımıyla Descartes’in Salt ussal açımlamaları bunun nedeni olarak sunulur.
Bu anlamıyla Descartes felsefe tarihinin önemli filozoflarından birdir onun cartesyen felsefesi Ortaya koyduğu ruh-beden düalizmi ve us temelli varlık merdiveni çıkarması muhteşem düşünüşler olarak bence asılamamış bir filozoftur.
Yakın zamanda forumda yazan bir arkadaş Descartes’in bu gün için anlamının olmadığını Cogito ergosum cümlesinin modern insan için bir anlamı olmadığı ve bu günün sorunlarının farklı olduğunu daha açık söylemle modern insanin ana yol göstericisinin (belki tek demeliydim) teknoloji olacağını yazıyordu iste bu felsefenin kıyameti olarak sunuluyordu bir düşünce olması anlamıyla hoş duruyor ama eksik.
Modern insan bir yanılsama içerisindedir o yaşamın dayattığı meşguliyetler arasında varoluşsal (existence) konulara yokmuş gibi yaklaşarak zihninde atoller yaratarak kendisini soyutlama çabası içine girmiştir, bu soyutlama içerisinde kişinin bir existence sorgulamaya girmesi biraz zor olarak algılanabilir.
Ateizmi inceleyen düşünürler tanrı hakkında iki tür düşünüş paradigmasından söz ederler bunlardan bir tanesi konumuz açısından güzel bir örnek olabilir, meşgul ateizmi olarak sunulan bu modelde kişi yaşamında tanrı yokmuş gibi davranmaktadır burada bilinçli bir tanrı reddedişi olamamakla berber bir tanrı da yoktur aslında iste su an Descartes’i ve Cartesyenizm'i bu çağa hitap etmiyor diye reddetmekle es anlamlıdır bu aktarım, günümüz insani yasadığı evrenin sorunlarını tartışmamaktadır çünkü o cevaptan çok ekonomik kaygılarına karşılık gelebilecek bir cevap beklemektedir çağımızda bir Türkiyeli filozofun olamayışı veya olanların yasadığı toplumdan kopartılmasının cevabi bu olsa gerek.
Başından itibaren örnek verdiğim için aktarıyorum Descartes’in yaşamında var olan her şeyden ve üst yaratıcılardan bağımsız olarak salt düşünüşle (Cogito) hareket ederek salt bene (ergosum) ulaşması düşündüğü zaman bu günün insani için çok büyük anlamlar sağlıyor ama aktardığım gibi yasamda beklenti başka olunca sorularda ona göre şekilleniyor.
Felsefe yüzyıllar önceki üst bilim olma vasfını bilimleri sorgulayan bir kültür olmaya çoktan terk etti yerini ve bu terk ediş felsefeye gerçek anlamını sağladı sanırım, felsefenin felsefece kurallarının uygulama alanı oldu diğer bilimler örneğin Hukuk felsefesiyle Hukukun ana kavramlarının felsefece sorgulanması bu günkü bati hukukunu ortaya çıkardı (Bkz. John LOCKE ve Amerikan anayasası) veya din felsefesinde o dinlerin genel inanışlarının felsefece irdelenmesiyle uğraşır. orta çağ bati Patristik felsefesini incelenler orada İbn Rüşt’ün yani felsefenin rolünü açıkça göreceklerdir, bunlar bir yana günümüz teknolojisinin var edicisi olan Dijital Elektroniğin temelinin Aristoteles mantığında yattığını (umarım) görebilirler .
Bütün bunlar bir yana düşünen ve düşünmeyen insan arasındaki farkı eğitim sisteminden geçen her zihin fark edecektir....

Bu blogdaki popüler yayınlar

TANRI KAVRAMININ TARİHSELLİĞİ ÜZERİNE

Genel düşünce tarihinde ele alındığı şekliyle Tanrı kavramı (genellikle) primitive dönem ve modern dönem ayrımıyla ele alınır, bu ayrıma delil olması anlamıyla insanın var olduğu ilk yılların yaşamsal koşulları delil olarak sunulur Antropolojik veriler gibi. İşte ele almak istediğim nokta burası Comte un üç hal yasası uyarınca insan düşüncesi bir gelişim evresi çiziyordu bu gelişim linear bir gelişme şeklindeydi ve insan’ın Tanrı düşüncesi biraz ilkel haliyle animizm den başlayarak politeist inanıştan monoteizme doğru bir yön çiziyordu. Buna göre dinler Feuerbach’ın deyimiyle söylersek insanın çocukluk döneminin ürünleri olarak ortaya çıkmış oluyordu. Bunun yanında dinler ve özellikle İslam ve Sanatana Dharma kendilerini ezeli olarak aktarıyorlar bu dinlerden İslam’ın Din olarak anlamının sadece Hz. Muhammed (A.S.)’e gelen vahiyle sınırlı olmayıp İlk insan ve ilk peygamber Hz. Adem’den itibaren insanlığın gelişim çizgisine paralel olarak bir yönü ve toplulukların sosyo politik ve psiko

L. A. FEUERBACH VE K. MARX’TA FELSEFE DİN SORUNSALI

GİRİŞ Felsefi bir problem veya daha doğru bir deyişle, felsefi bir olgu (toplumsal) ya da dinsel bir problem olarak Felsefe kavramaları tarihsel süreçte hep karşıt kulvarlarda yer almışlardır. Ancak bu onların karşıt ve farklı şeyleri ortaya koymalarından çok farklı algılanmalarının sonucudur. Nitekim felsefe tarihi dinin ve Felsefenin aynı hakikatin iki farklı yolu [1] veya birbirini nakzeden iki farklı yolu [2] olduğunu söyleyen düşüncelerle doludur. Felsefenin dinsel anlatımla paralellik veya farklı kulvar tutması İslam felsefesi tarihi açısından ele alındığında büyük bir sorun teşkil etmemiştir. Çünkü ortaya konulan felsefi düşünceler bazı istisnalar dışında (İbn Ravendi, İbn Mukaffa, er-Razi) dinsel çerçeve içinde veya ona yakın konumda olmuştur yine ortaçağ batı felsefesi “ki bunu 8.yüzyıla kadar onu din adamları ortaya koydukları için Patristik Felsefe [3] denir.” açısından da bu pek bir sorun teşkil etmemiştir. Felsefe tarihçilerinin Patristik Felsefe adını verdikl

Anılarda Kalan Resimlerim

Evde Kızım Ayşe Gül'le Beraber Gaziantep Hayvanat Bahçesinde Van Gölü Tuzlası Muradiye Şelalesi Gaziantep Doğan Parkı Payas Sahilinde Denizli Öğretmenevi Bahçesi Askerlik Hatırası İzmir kordon Pamukkale de